Oyun mu Hyper-casual mu?

Ali Sayın (Kurucu Ortak) – 9 Kasım 2020     

 Oyun sektöründe olan ya da bu sektöre girmeyi hedefleyen herkes ama herkes, ister yazılımcı, ister ürün yöneticisi, ister artist olsun ne iş yaptığı/yapacağı hiç fark etmeksizin bu soruyu kendine sormalı. Hangisini geliştirmek istiyorum? Hangisinde yer almak istiyorum?

 Bu soruları neden sorduğuma gelmeden önce, çok ilgimi çeken bir olayı anlatmak istiyorum. 1850 yılından itibaren Kaliforniya’da altın bölgesine müthiş bir göç yaşandı. Altın arayanlar büyük bir pazar yarattılar ama sonucunda pek azı dilediği zenginliğe kavuştu ancak altın arama aletlerini, kazma küreği satan hemen herkes zengin oldu. Büyük çoğunluk işini, gücünü, evini bırakıp; kolay yoldan para kazanma peşine düşmüş ve var olan tüm birikimini de harcamıştı.

 Bu yazıyı hyper-casual geliştirenleri veya faaliyet gösteren firmaları küçümsemek ya da değersiz göstermek amacıyla yazmadım. Aksine her zaman takdir ettiğim, Türkiye’de güzel işler yapan bir çok stüdyonun hakkını teslim etmem gerek. Bu yazıyı daha çok benden yaşça küçük ve tecrübe olarak henüz yolun başında olan ama benden çok çok daha güzel işler yapacağına emin olduğum geleceğin girişimcilerine, yazılımcılarına ve artistlerine bir yol gösterebilmek adına yazdım. 

 Oyun multidisipliner bir alandır. Psikoloji, sanat ve teknolojinin hemen her türü ile ilgilenir. Genellikle inanılmaz karmaşık ve inşa etmek için çok emek gerektiren bir sistemi, son kullanıcıya kolay anlaşılır ve kullanılabilir bir şekilde ulaştırmanız gerekir. Bazen kolay oynanmalı, bazen gittikçe karmaşık bir yapıya bürünmeli. Dizayn etme tarzınıza ve oyundan nasıl bir sonuç elde etmek istediğinize göre; değişen bütçeler, ekipler ve yol haritası gerekiyor. Oysa hyper-casual klasik oyun mantığı gibi değil, süreci oldukça kısaltıyor, üstelik çok daha az emekle çok daha büyük gelirler vaadediyor. Yüksek kalite ve sürekliliğe ihtiyacınız olmadan, temel bilgilerinizi kullanarak, hyper-casual geliştiriyorsunuz. Bu da altına hücum dönemi gibi bir hücum, yığılma yaratıyor.

 Hyper-casual yeni tanıştığımız bir alan değil, aksine  yıllar önce uygulama geliştirirken oyun sektörüne girmeye karar verdiğimizde, denediğimiz ve bize data analiz etmenin önemini gösteren bir alandı. Hatta sonrasında bugün oldukça büyük olan, dünyada adından söz ettiren firmaların ortaklık tekliflerini de reddetmiştik. O gün bu alandan uzaklaşmamızın gerekçeleri, bugün hala geçerliliğini koruyor. Biz üreten taraftaydık, yeni teknolojileri öğrenmek, oyunlarımızda kullanmak ve içerdeki ekibi de sürekli bilgili ve istekli tutmak istiyorduk. Kısa süreli parlamaların, uzun soluklu projelerin garantisi olmadığı açık. Hatta çoğunlukla dikkatinizi  dağıtır ve sizi hedeflerinizden uzaklaştırır.

 Ekip olarak çok çalışmaya ve sürekli kendini geliştirmeye önem veriyoruz. Kısacası burada kendinizi yetiştireceğinizi ve geliştireceğinizi şahsen garanti ediyorum ama zorlanacağınızı ve kendinizi her gün biraz daha aşmanız gerektiğini de söylemem gerekir.

 Peki altın çılgınlığı nasıl sona erdi? Bugün hyper-casual hangi noktaya gidiyor? Firmalar ne yapacak? sorularına da cevap olacak şu satırları okumanız gerekir.

 “İlk madenciler altını toz, pul ve külçe halinde elde ediyorlardı. Akarsu yataklarında ve eski ırmakların taşmış oldukları kumlu çakıllarda bulunan bu tür altın çabucak tükendi. Bunun üstüne madenciler daha çok işbirliği, incelik ve harcama gerektiren başka yöntemlere yönelmek zorunda kaldılar.
 Sonuçta altın yataklarını ortaya çıkarmak için derin madenler kazıldı. Kaya binbir zahmetle yüzeye çıkartılıyor, parçalanıyor ve değerli tozu dışarı dökmesi için gerekli işlemler yapılıyordu. Ancak bu iş bol miktarda sermaye gerektirmekteydi. Böylece bireysel araştırmacılar ya ücretli işçi olarak çalışmak ya evlerine dönmek ya da Colorado, Nevada, Idaho, Montana ve Arizona gibi altına hücum hareketlerinde oradan oraya koşturmak zorunda kaldılar.”*

* Referans: Mürsel Çavuş – Altına Hücum